8 Mar 2012

Karadeniz'de Turizm'e Evet ama Nasıl?


Öncelikle olabildiğince çok yer gezebilmek, fotoğrafçılık hobinizi tatmin edebilmek adına akrabaların yanında kalmak yerine bölgenin kaliteli otellerinde konaklamayı tercih edin.


Tüm pansiyon ve otellerde doluluk oranı yüzde yüz olduğuna bizzat şahit olmanın ötesinde, vızır vızır işleyen turların sayısından, çayını fındığını toplamaya köyüne gelenlerin yanısıra çok sayıda yerli hatta Arap, Alman, Amerikalı ve Yunanlı turistlerin sayısının arttığını da gözlemleyebilirsiniz. Ayrıca bölgeye gelen turist sayısının artmasına paralel oalrak klasik turizm güzergahları da değişmişti. Geçmişte Ayder, Kadırga ve Kümbet gibi 1-2 birkaç yaylanın, Ayasofya ve Sümela’nın dışında tarihi yapıların yanına uğramayan turistler, Hemşin’in en ücra ve yüksek yaylalarına, düne kadar sadece köylülerin katıldığı yayla şenliklerine, adı bile hatırlanmayan restorasyon yüzü görmemiş kilise yıkıntılarına uğruyor, tur rehberlerinden bağımsız hareket ederek yerli halkla nispeten daha fazla diyalog kurmaya başlıyordu. Sizce bünyeler serin yerler aradığından mıydı bu izdiham? Ulaşım ve konaklama imkânlarının artışıyla mı açıklanmalıydı yoksa son bir kaç yıldır refah seviyesi! artan halkımız gezip tozmaya ayıracak ek bütçe mi oluşturabilmişti? 


Turizm evet ama nasıl?



Karadeniz’in yeşili ile doların renginin aynı tonda olduğunu farkeden tur firmalarının ve otel sahiplerinin yüzü daha çok gülmek istiyorsa, bürokratından, yazarına, esnafından siysetçisine dek bölgenin reklamı yapılarak daha çok turist gelmesi arzulanıyorsa, yapılacak iş yatırımları, halkın çeşitli konularda eğitimi ve örgütlenmesini, bölgenin doğal, tarihi ve kültürel rezervlerinin korunmasını, turistlerin beklentilerine uygun reklam ve propagandanın ana hatlarını belirleyecek bölgeye özel bir turizm stratejisi izlemektir.


Kimler gelmeli? 


Başlangıçta komik hatta münasebetsiz bir soru gibi gelebilir? Hiç de öyle değil. Sarp sınır kapısının açılmasından sonra Karadeniz illerinin fuhuş turizmine açılmasının sosyal yapımız üzerinde bıraktığı hasarı göz ardı etmeden bilelim ki yaşadığınız coğrafyayı, o coğrafyaya özgü kaynakları belirli bir süre için bile olsa paylaşacağınız ziyaretçi profilini seçmek eğer Tayland gibi sözde bağımsız bir devlet değilseniz o coğrafyanın gerçek sahiplerinin tartışılmaz hakkıdır. Gelsin de kim ne için gelirse gelsin demek akılcı olmaz. Ziyaretçiler tarihi yerler için mi doğal güzellikler için mi gelecek bu kararı şimdiden verip ona göre yatırım yapmalıyız.



Santa, Krom ve İmera fiilen koruma altına alınmalı. Restore edilip turizme kazandırılmalı.


Tarihi yerler gezilebiliyor mu? 


Doğa turizminin açtığı tahribatın maliyeti nedir?


Resmi rakamlara göre Sümela Manastırı’nı 2007 yılının ilk 7 aylık döneminde 90 bin 974 yerli, 8 bin 853 yabancı turist gezmiş. Trabzon’da çok sayıda tarihi Rum kilise ve manastırları var çoğu artık özel arazilerde ve gerek defineciler tarafından hazine bulma umuduyla kazılarak gerekse yerli halk tarafından Rum mirası diye, gerekse zamanın yıkıcı etkisine dayanamayıp viraneye dönmüşler. Bunlara restorasyon için harcanacak para yanında bol prestijle birlikte kat be kat geri dönecektir. Gümüşhane ve Artvin Trabzon’dan aşağı kalır durumda değiller. Gümüşhane’nin kuzeyinde Santa ve Krom adlı yedişer mahallelik tamamen köylülerin insafına bırakılmış iki Rum kasabası var ki mesela tarihi kiliseler falan ahır olarak kullanılıyor. Santa, Krom hatta İmera hemen devlet tarafından sahiplenilmeli ve acilen restore edilerek turizm endüstrisine kazandırılmalıdır. Kimsenin umursamadığı listere adlarını yazarak sözde korumaktan değil tarihi eser statüsündeki bölgecilerin acilen ve fiilen yağmadan korunmasını kastediyorum. Tarihi eserlerimizi sahiplenmek ve kültür turizmi ağırlıklı propagandayla hem daha nitelikli turist, hem prestij hemde uzun vadeli para kazanabiliriz. Sümela manastırına yılda yüzbin turist daha gelmesi manastırı yıpratmaz ama Ayder yaylasına yüzbin turist daha gelse yaylada gelecek yıl ot biteceğini kimse garanti edemez. Turizm ve Bayındırlık Bakanlıkları, tur firmalarıyla ortaklaşa bölgemizin tarihsel zenginliğinden çok doğal güzelliklerini öne çıkaran bir strateji planlıyor. Doğa turizmi yapılan bölgelerde bilinçsiz yapılaşma ve yerleşim, yayla yollarını asfaltlayarak daha çok insanı bölgedeki yaban hayatının canına okuması için dağ başlarına taşıma girişimi binilen dalı kesmekten başka bir işe yaramayacaktır. Yaban hayvanları, ses, ışık ve kokuya çok duyarlı olduklarından, nispeten bakir yaşam alanında pazen pijamalı piknikçiler görmenin su hayvanların üreme ve barınmasını olumlu yönde etkileyeceğini sanmıyorum. 


Peki, ziyaretçilere ne vereceğiz?

“Yemyeşil”, “Yeşilin her tonu” Karadeniz bölgesi’ne ilk kez gelen her milletten turistlerin ilk sözleri bunlar. Sadece göz alabildiğine yeşil mi? Kemerli taş bir köprüler, şelaleler, yaz ortasında serinliyebileceğiniz sisli soğuk yaylalar, erimiş kar sularını Karadeniz’e dökülene dek dağlar, köyler arasından dolaştıran sayısız dereler, geçmiş medeniyetlerin izlerini taşıyan tarihi yapılar, yıkık kilise ve şapeller, yerel kıyafetleri içinde dolaşan kentliler için egzotik kabul edilen işlerle uğraşan yerliler. Tamam elde bunlar var ama bu değerleri eskitmeden daha da önemlisi tüketmeden ne kadar süre elimizde tutabiliriz? Daha açık söyleyip somutlaştırmak gerekirse bu yıl gelen bir turistin gelecek yılda gelmesini geldiğinde ilk gördüğünden daha az veya daha kalitesizini bulmaması için ne yapmalıyız?


Ulaşım ve Barınma;
En önemli turist potansiyelinin İstanbul olduğu düşünülünce İstanbul – Samsun arası otoyolun iyileştirilmesinin aciliyeti ortada ki bu yolunda otobana dönüştürülmesi hem kara seyahatini kalitesini hemde seyahat süresini kısaltacaktır.Yüzleri kızartma pahasına itiraf etmeli ki önce tuvaletler elden geçirilmeli. Sözgelimi İstanbul - Bodrum arasında hijyen açısından çok temiz dinlenme tesisleri var ama Anadolu yollarındaki tesislerinde çoluk çocuk tuvalete girmek mümkün değil. Tuvaletin kapısına diktiğin adamlar aldıkları parayı haraçtan mı sayıyor yoksa tuvaleti kullananlara verilmesi gereken çağdaş bir hizmetin karşılığı olarak mı? Trabzon havaalanın kapasitesi de havayolu trafiğini kısmen karşılamakta ancak Trabzon dışındaki illere gidecek olanların yarasına merhem olmuyor. Neyse ki özellikle Artvinliler’e hitap eden Batum havayolu seçeneği bu ihtiyaca kısmen cevap verdi. İçişleri bakanımızın gayretleriyle 2014 yılında hizmete girecek olan Ordu-Giresun hava alanı ise havayolu sorunu tamamen çözecektir. Denizyolunu hiç kullanmadım ama İstanbul Trabzon arasını 3 günde alan gemi seferlerinden pek kimsenin haberi olmadığı yok. Oysa Karadeniz’i denizden dolaşmak başlıbaşına bir tur seçeneği olarak uygulanabilir.


Plan program, 
Turizm Bakanlığı, “2023 Turizm Stratejisi Eylem Planı” adı altında özellikle Karadeniz'de yoğunlaşan yayla turizmi için çeşitli projelere yer veriyor ve 22 yayla turizm merkezi için düşünülen plan kapsamında Karadeniz'de yatak kapasitesinin 20 binden 40 bine çıkarılmayı da hedefliyor. Bir yandan da Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Ordu'dan başlayarak Giresun, Trabzon, Gümüşhane'nin kuzeyi, Rize ve Artvin arasındaki yaylaların birleştirilmesini sağlayacak bir projeye Doğu Karadeniz İlleri Hizmet ve Kalkınma Birliği'nce master planının hazırlanması için ihale açıldığını bildiriyor. Daha önceden de belirttiğim gibi bölgedeki yaban hayatını ve mevcut doğal yaşamı maddi&manevi koruyacak kesin tedbirler almadan bölgenin doğa turizmine açılması bölgenin eşsiz, tabiatını olumsuz etkileyeceği görüşündeyim. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuzu buraya yazın.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Ara