Yazıdan önce belirtmeliyim ki; berlinde yaşayıp kendilerini gurbette zannedenlerin seyretmesi gerekn bir programdır. Nitekim berlin'de bir Türk bakkalına yanlışlıkla bir alman girerse "turiz" muamelesi görmektedir. Gurbetse fukuyama gurbetin hasıdır. ama belçikadaki gent/afyon-emirdağ örneğindeolduğu gibi 10 yıl içerisinde fukuyama'da yaşayan Fatsalı sayısının Fatsayı 3'e katlayacağı tahmin edilebilir. Nitekim akıllı bir girişimci şimdiden gidip Türklerin yoğun olarak yaşadığı japon şehirlerinde bir dönerci; mısır ekmeği fırını vs. açmalıdır. Nasıl almanya'dan tüm avrupa'ya döner yayıldıysa japonya'nın hemen ardından kore, tayland, filipinler, myanmar vs. gelmesini beklemek yerinde olacaktır.
Emre Turanoğlu
Buyrun keyifle okuyun.;
Belgeselci Cengiz Özkarabekir, Japonya'ya göç eden 10 bin Fatsalının öyküsünü
anlattı. Sayanora Fatsa adlı belgeselle dikkat çekti ama onda daha çok
hikâye var... Sadece Madonna'yı takip etme macerasını dinleseniz yeter...
Fatsa-Japonya-Madonna
hattı
Yıllar
süren kameramanlığın ardından 'belgeselci' mertebesine yükselen Cengiz
Özkarabekir, Japonya'daki Fatsalıların peşine düşüp ilginç bir belgesel
hazırladı. Ama kendi hikâyesi de hiç sıradan bir hikâye değildi...
Bir
arkadaşımdan Japonya'ya hücum eden Fatsalıların hikâyesini öğrendikten sonra,
kısa bir araştırma yaptım, bağlantıları kurdum, uçağa atlayıp Japonya'nın
Nagoya kentine yola koyuldum...
Geçtiğimiz
haftalarda CNN TÜRK'te Sayanora Fatsa adlı bir belgesel yayınlandı. Gerçekten
enteresan bir yapımdı; Fatsa'dan kalkıp, çalışmak için Japonya'nın Nagoya
kentine giden 4 bin kadar Fatsalının öyküsünü anlatıyordu. Belgesel, baştan
sona tek bir kişinin imzasını taşıyordu: Cengiz Özkarabekir. Biz Sayanora
Fatsa'nın peşinde koşarken, sekiz senelik kameramanlığın ardından görüntü
yönetmenliği ve dört senedir de yapımcı-yönetmenlik yapan Özkarabekir'in ilginç
hikâyesiyle karşılaştık. Mesela, Pardon Sizi Madonna Sanmıştık diye bir
kitabı var Cengiz Özkarabekir'in. Bu kitapta, haber peşinde koşarken yaşadığı
acayip olayları kaleme almış. Kitaba adını veren olayı şöyle anlatıyor
mesela: "Kameramanlık yaptığım dönemdi, Madonna İstanbul'da bir
konser verecekti. Bir istihbarat aldık, Madonna bir limuzinle İstanbul turu
yapacak diye. Muhabir arkadaşla Madonna'nın peşine düştük. Gerçekten bir
limuzin var ortada. Yanına yanaşıp, çaktırmadan şoföre 'Arkadaki Madonna mı?'
gibisinden işaret yaptık, o da 'Evet' gibisinden kafa salladı. Biz takip ettikçe
onlar kaçıyor. Neredeyse bütün İstanbul'u dolaştık. En sonunda limuzin durdu,
içinden elinde çiçeklerle kel bir adam indi. Meğerse sevgilisiyle kaçamak
yapmaya niyetlenen bir işadamıymış, kamerayı görünce paniğe kapılıp bizi
atlatmaya çalışmış, en sonunda pes edip limuzini durdurmuş. Biz adama hiçbir
şey diyemedik, 'Pardon, biz sizi Madonna sanmıştık,' diye özür diledik. Adam
anlamsız anlamsız suratımıza baktı tabii..." Kameramanlıktan başlayan
macera, bir şekilde belgesel yapımlarına kadar gelmiş işte. Cengiz Özkarabekir
'tek kişilik bir ekip'. Konuları kendisi buluyor, kameradan montaja kadar her
aşamada bizzat işin başında. Zaten çekimleri yaparken, belgeselin kurgusu
kafasında oluşuyor.
İnsan
hikâyelerinin peşinde
Özkarabekir'in
bulduğu konular da hayatın farklı, zaman zaman el değmemiş alanlarından. Ama
mutlaka içinde insan öyküleri de oluyor. Kamyoncular'da, yolların çilekeşleri,
çileleriyle, keyifleriyle ele alınıyor. Siyah Türkler'de, Osmanlı döneminde
Afrika'dan köle olarak getirilen, bir biçimde bu topraklarda yerleşen siyahi
vatandaşların öyküsü anlatılıyor. Özkarabekir, İstanbul şehir hatları
vapurlarından Ahıska Türkleri'ne kadar pek çok farklı konuya da el
atmış. Bu arada başka bir kitap daha kaleme almış: Her Cephede Savaştık.
Özkarabekir, Ahıska Türkleri'yle ilgili belgesel çalışması sırasında, onların
Sovyet orduları adına İkinci Dünya Savaşı'na katıldıklarını öğrenmiş. Ve bu,
onu savaşa katılan diğer Türkleri araştırmaya itmiş. Kırım, Kazan, Türkistan ve
Kıbrıs Türklerinin de çeşitli cephelerde savaştıklarını anlamış. Sonunda
oturup, Her Cephede Savaştık'ı yazmış. Kitap, savaşta yaralananlarla ya da
yaşamını yitirenlerin aileleriyle yapılmış röportajlara yer veriyor. İngiliz,
Sovyet, Alman ve Yunan ordusunda yer alan bu askerlerin ağzından bir savaşın
hikâyesi de çıkıyor ortaya. Sayanora Fatsa işine gelince... Kendisi de
Karadenizli olan Cengiz Özkarabekir, "Bir arkadaşımdan Japonya'ya hücum
eden Fatsalıların hikâyesini öğrendikten sonra, kısa bir araştırma yaptım,
bağlantıları kurdum, uçağa atlayıp Japonya'nın Nagoya kentine yola
koyuldum," diyor. Japonya Türklerden vize istemiyor ama son dönemde pek
çok Türk Japonya'ya akın ettiği için sıkı bir pasaport kontrolü yapılıyor. Bir
de nerede kalacağınızı falan net bir biçimde belirtmeniz gerekiyor. Cengiz
Özkarabekir, pasaport kontrolünde 'Gazeteciyim,' dediği anda, zaten görevli
memur ondan işkillenivermiş. Meğerse, Japonya'da kaçak çalışmaya giden
Türklerin çoğu kendilerini 'gazeteci' olarak tanıtıyormuş. Özkarabekir misafir
olacağı kişinin adresini ve telefonunu vermiş, fakat telefon bir türlü yanıt
vermiyormuş. Adresi teyit edemeyen görevli, "Bu durumda Japonya'ya
girmeniz mümkün değil," demiş. Özkarabekir, gerisini şöyle
anlatıyor: "Japonlar çok iyi niyetli, hatta biraz saf insanlar. Tabiri
caizse, onları tavlamak kolay. Baktım yanında misafir olacağım kişinin
telefonları yanıt vermiyor, 'O zaman Türk Büyükelçiliği'nde kalacağım,' dedim,
görevli de 'Tamam o zaman,' diyerek pasaportuma damga vurup geçişimi
onayladı..." Neyse, sonuçta CNNTürk ekranında keyifle izlediğimiz bir
belgesel çıkmış ortaya. Tabii kiminiz atv'de de denk gelmiş olabilirsiniz bu
belgesele. Sağolsunlar, hiç referans göstermeden, alıp yayınlamış atv de. Bari
bir teşekkür etselermiş, fena olmazmış. Neyse, onlar adına biz teşekkür
ediyoruz, görme şansı olmayanlar için, Sayanora Fatsa'nın bir özetini
yayımlıyoruz...
İşte
Sayanora Fatsa
65
bin nüfuslu Fatsa... Yazın fındık toplanıyor, kışın ise balıkçılık yapılıyor.
Hayatlar fındıkla balığın arasında saklı. Bu kadere başkaldıranlar da yok
değil. Alıp başını uzaklara gidenler, ekmeğini gurbette arayanlar... Fatsa bir
göç memleketi. İstanbul'da, Ankara'da, Almanya'da, İsviçre'de veya Fransa'da
Fatsalılara rastlayabilirsiniz. Ama en çok Japonya'da!... Japonya'da resmi
rakamlara göre 8 bin Türk yaşıyor. Sıkı durun, bunların yarısı Fatsalı...
Üstelik bu sadece Türk Dışişleri'nin verdiği resmi rakam. Resmi olmayan
rakamlar ise bunun çok üzerinde. Japonya Türkiye'ye vize uygulamıyor.
Havalimanında pasaporta yapıştırılan üç aylık giriş puluyla ülkeye turist
olarak girebiliyorsunuz. Sorun da burada başlıyor. Çünkü vizeniz bitince kaçak
duruma düşüyorsunuz. Japonya'daki Türklerin çoğu bu durumda, yani kaçak...
Yolu
Hayri Atılgan açtı
Fatsa'daki
her vatandaş ya Japonya'ya gitmiş, ya da bir akrabası, arkadaşı Japonya'da
çalışıyor. Fatsa'da Japonca konuşan birilerini görmek her zaman mümkün. Hiç
Japonya'ya gitmemiş biri bile çat pat Japonca konuşabiliyor. Japonya'ya
ilk giden Fatsalı Hayri Atılgan. Tarih 1987... O yıllarda gemilerde çalışan
Hayri Atılgan bir seyahatinde Japonya'ya ayak basıyor. Gidiş o gidiş... Serüven
burada başlıyor. Oradaki iş imkânlarını kıvrak Karadeniz zekâsıyla gözlemleyen
Hayri Atılgan, üç yıl çalışıyor. Ve daha sonra kardeşlerini, akrabalarını
yanına alıyor. Derken Fatsa'dan Japonya'ya akın başlıyor... Fatsa'da bir
'efsane' olarak anılan Hayri Atılgan, 2001'de Japonya'da kalp krizinden
hayatını kaybetti. Kimilerine göre, her getirdiği Fatsalı'dan para alıyordu.
Ama sonuç değişmiyor, Atılgan 'Japonya'daki Fatsa'nın mimarı. Tek başına ülkeye
soktuğu Fatsalıların sayısı 500'den fazla. Japonya'da para kazanmak zor
değildi. Ancak aralarında kanuna aykırı işler yapanlar da oldu. Bunlardan Ali
Aksu, soyduğu kahve makinelerinden yakalanınca hapse girdi, ardından da Türkiye'ye
yollandı. Aksu hikâyesini şöyle anlatıyor: "Gece işi diye bir iş var
orada. Makineleri soyma işleri. Bir buçuk ay kadar yaptım ben bu işi. Ve
yakalandım. Paralı bir iş mi? Tabii rastladın mı 3 bin dolar, 5 bin dolar, 10
bin dolara kadar alabilirsin kabinde para varsa. Ben işsiz kaldım da yaptım bu
işi, çoğu hiç çalışmadan yaptı. Sonra da doğru Türkiye..." Ancak
Japonya'da aile kuran Fatsalılar da var. Bunların başında da Şen ailesi
geliyor. Ailenin en büyüğü olan Çakıroğlu Şükür Şen, kendi ailesinden tam 40
kişiyi Japonya'ya göndermiş. Japonya'yla bağını şöyle
anlatıyor: "Japonya'da benim Çakıroğlu Şükür Şen olarak, oğlum
Muhlis, ikinci oğlum Naci, üçüncü oğlum Hacı. Diğer akrabalarım, abilerimin
çocukları da var. Fikret, İshak, Özel, Davut, Harun ve yine yeğenlerim de var,
onların hepsinin isimlerini bilemiyorum. Gidip de geri gelenlerim de var. Benim
Japon gelinlerim de var. İftihar duyuyorum. Çok asil, çok olgun, çok
hanımefendi hanımlar. Allah razı olsun çocuklarımdan. Kendisi gibi hanımlar
bulmuşlar. Güzel torunlarım var, Naci oğlumun hanımı Çiho, ikinci oğlum
Muhlis'in hanımı Çiko olması lazım." Nagoya... Japonya'nın 7 milyona
yakın nüfusuyla, Aichi bölgesinin en büyük şehri... Ülkenin sanayi kenti
Nagoya'nın yalnız şehir merkezi nüfusu 2.5 milyon... Ancak bu kentin farklı bir
özelliği var. Nagoya'da hatırı sayılır bir yabancı nüfus yaşıyor. Her köşede
bir Brezilyalı, Perulu, Filipinli ya da Sri Lankalı görebilirsiniz. Ancak son
yıllarda Nagoyalılar en sık Türkleri görmeye başladı. Bunun en büyük sebebi de
Fatsalılar. Japonya'daki Türklerin yarısı Fatsalı. Zaten diğer yarısının da
büyük bir kısmını Ünye ve Ordulu. Her ne kadar çoğunluğu kaçak olsa da,
Japonlar Türkiye'yi tanımadan Fatsa'yla tanıştılar... Peki Nagoya'da
yaşayan 4 bin Fatsalı burada ne iş yapıyor?... Aslında bu bir tesadüf değil.
Çünkü Nagoya, otomobil fabrikaları ve inşaat sektörüyle anılan bir şehir.
Türkler de burada 'kaitai' denilen bir iş yapıyorlar. Kaitai, evler için
'yıkım', kullanılmış otomobiller için 'parçalama' anlamına geliyor. Kısacası
Nagoya'da yaşayan Fatsalılar, evleri yıkarak otoları da parçalayarak
hayatlarını kazanıyorlar. Öyle ki, Nagoya'da hangi Japona 'kaitai' diye soracak
olsanız size bir Fatsalıyı işaret edecek. Bu işin maddi getirisi Türkiye
şartlarına göre son derece iyi. Ev yıkımı yapan bir işçi ayda 3 bin dolardan
fazla kazanıyor. Otomobil parçalayan bir işçinin kazancı ise aylık 5 bin dolar.
Para ne kadar iyiyse, çalışma şartları da o kadar ağır. Japonya, yabancıya
oturma vizesi verme konusunda çok sert. Yabancıyı sadece misafir olarak
görüyorlar. Japonya'da devamlı oturma vizesi alabilmenin tek koşulu, bir
Japonla evlenmek. Fatsalılar bunu da başarmış. İlk evlenenler formalite
evliliği yapmış, sonrakiler ise aşk evliliği. Japon hanımların hepsi
hayatlarında en az bir kez Fatsa'yı görmüşler. Hatta müslüman bile olmuşlar.
Çocuklara ise hep Türk isimler verilmiş: Eren, Ayşe, Dilara, Nefise
gibi... Japonya'daki Fatsalılardan Sezai Şahbazoğlu "Hanımla
tanıştıktan sonra, açıkçası evlenmeden bizim çocuğumuz oldu. Çocuk olduktan
sonra evlendik. Aşağı yukarı bir buçuk senedir evliyiz yani. 10 aylık da bir
kızım var. İsmi Ayşe," diye anlatıyor durumunu.
'Naci
çok iyi bir insan'
Japon
gelinlerden Çiho Şen (Naci Şen'in eşi) Türkçe konuşuyor: "Naci bir
gün benim telefon numaramı aldı, sonra beni aradı, öyle tanıştık. Ben Fatsa'ya
da gittim. Anne ve babamı da gördüm, Naci'yi çok seviyorum, o çok iyi bir
insan..." Fatsa'dan Japonya'ya damat giden Azmi Beşikçioğlu ise,
"Ben gerçekten severek evlendim. 10 yıldır evliyim nazar değmesin,"
diyor. Özellikle son yıllarda artan evlilikler sayesinde, Fatsalılar
Japonya'da kendilerini kabul ettirmeyi başardı. Önceden işçi olanlar şimdilerde
yavaş yavaş kendi işlerini kurmaya başladı. Ancak birçoğu kaçak olduğundan her
an yakalanma korkusuyla yaşıyorlar. Zaman zaman geri dönenler de olsa, hâlâ
Fatsa'dan insanlar gelmeye devam ediyor. Fatsa için Japonya artık ikinci bir
vatan. Yıllar önce Fatsa'dan yola çıkanlar 'hoşçakal' veya 'elveda'
diyerek ayrılıyor memleketlerinden. 'Dönmek'le 'kalmak' arasında yapıyorlar
tercihlerini. Japonca'da her iki kelimenin de karşılığı aynı: Sayanora... Onlar
da son olarak hep aynı şeyleri söylüyorlar aslında: Sayanora Fatsa!..
'Abi
beni Japonya'ya göndersene!..'
Sayanora
Fatsa yayınlandıktan sonra, pek çok vatandaşımız Cengiz Özkarabekir'e e-posta
yollayarak, bütün ikna yeteneklerini ortaya dökerek Japonya'ya kapağı atmaya
uğraşıyordu. İşte bazı mesajlardan 'noktasına-virgülüne dokunmadan' pasajlar:
· daha oncede birkac kez size mail
gonderdim ama olumlu veya olumsuz bir yanit alamadim sayanora fatsa adli
belgeselinizi izledim programi izlerken oradaki Japon Karadeniz restorantini
gordum rica etsem oranin telefon numarasini alabilirmiyim tesekkur ederim.
· slm abi kolay gelsin yaklasık 2 aydır
japonyayı arastırıyordum sonunda kararımı verdim önümüzdeki hafta japonyaya
gidicem abi sende ricam su orda japonyada bir belgesel yapmısın izlemek kısmet
olmadı ama pek çok insanı bayagı etkilemiş.bana nagoya kentinden bi kaç türkün
irtibat numarasını iletişim bilgilerini verebilirmisin. bu benim için çık
önemli sende çok rica ediyorum abi. eğer randevu verirsende senle görüşmek
istiyorum bilgilerine basvurma istiyorum.japonyaya gitmeden orda bir hüsrana
uğramadan bana yardımcı olursan sevinirim.seninde görevin insanları
bilgilendirmek senden bilgi istyenlere bilgi vermek değilmi.lütfen abi beni
kırma lütfen görüşelim senle. (...)
· Merhaba ben 35 yaşındayım bir bisiklet
sporu ile uğraşan bir profesyonel sporcu ve beyim ekonomik sebeplerden sporu
brakmak zorunda kaldım, ayrıca güvenlik görevlisiydim öğretim orta öğretim
diploması şartlı kanunun çıkkası ile işsiz kaldım. Benim sizden bir ricam var,
Bir TV programınızda çoğunlukla fatsalıların japonya nagoyada ev yıkma ve 2ci
el otomobil parçalama işlerinde çalıştıklarını belirtiniz ve gösterdiniz, bu
arada Naci Şen adındaki bir Türkün nagoyadaki bir otomobil parçalama şirketinde
hintli bir iş adamının ortağı olduğunuda belirtiniz, bu kişi ile temsa geçmek
istiyorrum, cep telefonu internet adresi e postası olabilir, tek amacım
japonyada otomobil parçalama işinde çalışmak. kredi kartı borclarım miras
problemi ve sağlık sorunlarım var çalışmıyorum adeta evime hapis oldum
güngörende oturuyorum her an pisikolojim bozulabilir yanlış yollara girebilirim
ama bunun olmaması için bunun gibi iyi kazançlı bir işte çalışmak istiyorum,
ilgilendiğiniz için teşekkürler ederim
· Merhaba Cengiz Bey nasılsınız? Benim
adım Musa, geçen gün bir program seyrettim CNNTURK 'te, konusu japonyada
yaşayan ve çalışan türklerle ilgili, sanırım ismi " Sayanora Fatsa "
dı , eğer yanlış hatırlamadıysam, Bende japonya ya gitmek istiyordum çalışmak
için sizin programı izleyince çok sevindim, bana bu konuda yardımcı
olabilirmisiniz? oradaki arkadaşlarla irtibat kurmama yardımcı olabilirseniz
çok sevinirim..
· İsmim xxx. Antalya'da ikamet ediyorum.
İnşaat teknikeriyim.26 yaşındayım. Geçtiğimiz günlerde hazırlamış olduğunuz
"Sayanora Fatsa" adlı belgeselinizi CNN TURK' te ilgiyle izledik. Ve
birtakım hayaller kurduk.Tabi bu hayaller iyi bir gelecek sağlama adına idi.
Sonuç itibariyle memleketimiz Türkiye'yi bırakıp Japonya gibi okyanus aşırı bir
ülkede iyi bir gelecek sağlamayı düşünmek çılgınca gelebilir. Belki de bunun
için geçerli sebeplerimiz vardır. Belgeselinizi izledikten sonra aklımıza ilk
gelen; belki sizin yardımlarınız sayesinde Nagoya kentindeki fatsalı
kardeşlerimize, ağabeylerimize ya da herhangi bir Türk'e ulaşıp oraya gitmemiz
konusunda yardım almak yönündeydi. Benim özel olduğunu düşündüğüm bir durumum
var. Tek ben değilim biliyorum ama.Birkaç sene önce diyabet hastalığına
yakalandım. O günden beri bir türlü kabullenemedik bu durumu. (...) Bir vakit
gazetenin birinde japonya'da "Kök Hücre" yoluyla japon vatandaşının
birisi ilk defa tedavi edilmişti. Ve yüksek oranda başarı sağanmıştı ve hasta
insülin kullanmayı tamamen bırakmıştı. Belki oralara gidebilir, tedavi olabilir
, belki fatsalılar gibi bir işin ucundan tutup yeni bir hayat sağlayabilirim.
(...)
· iyi günler. japonya ve fatsa
programınızı seyrettim japonyaya gitmiş olan muhabirinizle görüşmek istiyorum
bende japonyaya gitmek istiyorum bu konuda bilgi almak istiyorum eger
muhbirinizle görüşebilirsem çok memnun olacagıım iyi çalışmalar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuzu buraya yazın.